Meme kanseri gelişiminde etkili olan risk faktörlerini şu şekilde kategorize etmek mümkündür:
Kadınlarda en sık görülen ve kadınlarda en sık ölüme sebep olan kanser türü meme kanseri olmakla beraber, kadın erkek oranı 150:1 gibidir. Meme kanseri en önemli risk faktörlerinden biri yaştır. Türkiye kanser veri tabanı ve Amerikan kanser veri tabanı verilerine göre ailesel olmayan meme kanseri 40 yaşın altındaki kadınlar arasında nadir görülürken, 40 yaşın üzerinde önemli oranda artar. 50 yaş altı kadınlar için invaziv meme kanseri görülme sıklığı 100.000’de 44 iken, 50 yaş ve üzeri kadınlar için 100.000’de 345 olarak tespit edilmiştir.
Hastanın etnik kökeni de meme kanseri gelişmesi üzerine etkilidir. Asyalı kadınlardaki düşük östrojen ve progesteron nedeniyle meme kanseri riski kuzey Amerikalı kadınlara göre daha azdır.
Kanser oluşum mekanizmasında aile öyküsü ve genlerimizin aktif rol aldığı yıllardır bilinmektedir. Meme kanseri somatik ya da germinal mutasyon sonucu bir meme hücresinin malign özellik kazanması sonucu oluşmaktadır. Meme kanseri uzun süre invaziv olmayan meme kanseri ya da metastatik olmayan olarak bulunur.
Meme kanserinin en fazla %10 u direkt germ mutasyonları ile alakalıdır. Ailesel meme kanserlerinde birkaç adet genin neden olduğu bilinmektedir. Bunlar P-53 tümör supressor gen mutasyonları, BRCA1 ve BRCA 2 dir. P-53 mutasyonları artmış meme kanseri, sarkom ve diğer malignitelerin artmasına yol açar. Bir tümör supressör gen olan BRCA1, kromozomal 17q21 lokus da yer almaktadır. Ebeveynlerden geçen BRCA1 allelinde mutasyonu olan bir kadının yaşam boyu meme kanseri olma ihtimali yaklaşık olarak %80 olarak bildirilmiştir. BRCA2 geni ise 13q12.3 bölgesinde lokalize olan tümör supresor gen olup, kadın ve erkeklerde artmış meme kanseri ile ilişkilidir. HER-2/neu onkogeni, diğer adı c-erbB-2; 17q21 bölgesinde lokalize olup, prognostik faktörler arasındadır.
Meme kanseri riskini arttıran aile öyküsü özellikleri şunlardır;
Meme kanseri hormon bağımlı bir hastalıklar. Meme kanseri görülme sıklığını 3 yaş dönemi etkiler. Menarş yaşı, ilk doğumla sonuçlanan gebelik yaşı ve menopoz yaşıdır. 16 yaşında menarş olan kadının meme kanserine yakalanma riski, 12 yaşında menarşa giren kadınlara göre %50-60 daha düşüktür. Benzer şekilde menopoz yaşı median yaşı 10 yıl önce olanlarda (cerrahi ya da doğal yol ile) meme kanseri riskini %35 daha azdır. İlk doğumla sonuçlanan gebelik yaşı 18 olan kadınlarda meme kanseri riski, doğum yapmayan kadınlar ile karşılaştırıldığında %30-40 daha azdır. Ayrıca bebeği emzirme, diğer risk faktörlerinden bağımsız bir meme kanseri gelişimini azaltıcı faktördür.
Dışardan hormon alımı meme kanseri açısından en önemli risk faktörüdür.Çünkü dünyada birçok kadın doğum kontrol yöntemi olarak dışardan hormon replasmanı almaktadır. Yapılan meta analizlere göre doğum kontrol amaçlı dışarıdan oral hormon replasmanı terapisi alan kadınlarda meme kanseri gelişme riski küçük oranda artmıştır.
Meme kanseri olan hastaların beslenme alışkanlıkları ve yaşam tarzının meme kanseri gelişimi üzerinde risk faktörleri oluşturduğu ileri sürülmektedir. Lifli gıdalar ile beslenen adolesan ve genç erişkin (AYA) bireylerin meme kanseri riski, diğer bireylere göre daha azdır. Türkiye’deEge ve Akdeniz bölgesinde daha çok tüketilen sızma zeytinyağı ile desteklenmiş bir Akdeniz diyetinin meme kanseri üzerine yararlı bir etki olduğunu düşünülmektedir.
Alkol tüketimi meme kanseri üzerine risk faktörü olarak tanımlanmıştır. Her gün 10 gr alkol alan hastalarda meme kanseri riski %7.1 artmış olarak artmıştır. Sigara, meme kanseri arttırma konusunda tartışmalar olmakla beraber, son yapılan çalışmaların sigara içenlerde meme kanseri görülme sıklığı artmakla birlikte, bu risk pasif sigara içenlerde de ortaya konulmuştur.
Tütünü aşırı kullananlarda, invaziv meme kanseri gelişme riski %24 daha yüksektir. Eski sigara bağımlıları %13 oranında bir risk taşımaktadır. Daha erken bir yaşta sigaraya başlamak ciddi bir etkiye sahiptir. Hiç sigara içmeyenlere göre, menarştan önce tütün kullanımına başlayanlarda meme kanseri riski %61 daha fazladır.
Egzersiz ve düzenli spor yapmak ile meme kanseri riskini önemli ölçüde azalmaktadır. Mekanizması olarak anovulatuar siklus sayısının azalması, obezitenin engellenmesi gibi birçok yol üzerinden meme kanserini azalttığı düşünülmektedir.
İyonize radyasyon meme kanseri gelişme riskini arttıran çevresel faktörlerdendir. Özellikle 20 yaşından genç yaşlarda iyonize radyasyona maruz kalan kişilerde meme kanseri gelişme riski doz ve süre maruziyetine göre artmıştır.
Son yıllardaki epidemiyolojik çalışmalar, vitamin D’nin meme kanserine karşı koruyucu bir rolü olabileceğini ortaya koymuş olup, ancak son yıllarda yapılan bazı çalışmalarda ise d vitamini alımı ile meme kanseri arasında ilişki ortaya konulamamıştır. Vitamin E, C veya beta-karoten gibi antioksidanların alımının meme kanseri riskine etki ettiği yönünde güçlü bir kanıt yoktur ve vitamin A ile ilgili veriler ise tartışmalıdır. Yapılan çalışmalarda kafein ile meme kanseri riski arasında bir ilişki gösterilememiştir.
Uluslararası Kanser Araştırmaları Ajansı ve Dünya Sağlık Örgütü (UKAA / DSÖ) gece vardiyasının muhtemel bir kanserojen olarak kabul etmektedir. Bu konuda yapılan meta analizlerde gece vardiyasında çalışmak meme kanseri için risk faktörü olduğu ortaya konulmuştur.
Kişinin bir memesinde kanser öyküsü olması, diğer memede meme kanseri gelişme riskini 2 ile 6 kat arasında arttırmaktadır. Bu hastalarda kanser tedavi sırasında aldıkları radyoterapi, diğer meme üzerine olumsuz etkileri de karşı tarafa ait meme kanseri gelişme riskini arttırmaktadır.
Meme üzerinde biyopsi ile konulmuş in situ lezyonlar duktal karsinoma in situ (DCIS) ya da lobular karsinoma in situ (LCIS) tedavi edilmemesi halinde invaziv meme kanseri gelişme riski yüksektir. Atipik duktal hiperplazi (ADH), atipik lobüler hiperplazi(ALH), lobüler kalsinoma insitu ve duktal karsinoma insitü meme kanseri gelişme riski; ADH ve ALH de yaklaşık olarak 4 kat LCIS ve DCIS da yaklaşık olarak 10 kat meme kanseri gelişme riski artmıştır.